Toplumcu Demokratik Belediyecilik
Toplumcu Demokratik Belediyecilik kentlerde yaşam kalitesinin, aktif vatandaşların katılımcı yöntemlerle belediyeyle işbirliği içinde hareket etmesini imkan veren, cadde ve sokaklarında mutlu insanların özgürce gezdiği, günlük yaşamlarında birbirleriyle “komşu” olarak yaşayan kişilerin kendilerini iyi hissetmelerini sağlayacak adımların bütünü olarak tanımlanabilir. Yaşam kalitesini nasıl artıracağız, komşularımızla birlikte kendimizi nasıl daha iyi bir ortak yaşam alanına kavuşturacağız?.. “Nasıl?”ın yanıtını merkezi idareler mi yoksa yerelden özerk yönetim iddiasındaki yerel yönetimler mi vermeli? Bu soruların yanıtı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e “yönetim” kavramını “merkezden yerele” kavramış ve anlatmış bir idare sisteminin paradigma değişikliğinde yatıyor.
Gerek Cumhuriyet’in tarihsel yönetim anlayışı gerekse dünyada Temsili Demokrasinin yetersizlikleri bizleri, yeniden merkezi vesayet-yerel yönetimin özerkliği ilişkisinin sorgulanmasına, Doğrudan Demokrasinin yerelden başlayarak ülke bütününe yansımasının yollarını aramaya zorluyor. İşte tam da bu nedenle, Dünya ve Türkiye’de yerel iktidarın gerçekten “yerinden” olabilmesi için Belediyeciliği yeniden tartışabilmek amacı ile Toplumcu Demokratik Belediyecilik başlığını atmak istedik.
Toplumcu Demokratik Belediyeciliği, küresel kapitalist sistemin insani var olma ve iyi hissetme alanlarını daralttığı kent yaşayanlarının, kent hakkı temelli yaşamsal ve toplumsal çıkarlarının hak temelli korunması ve geliştirilmesi olarak tanımlıyoruz. Bunun için “katılımcı, şeffaf, hesap verebilen, eşitlikçi ve hak temelli, üretici, türetici, kaynak yaratıcı, çevre ve iklime duyarlı, düzenleyici” biçiminde özetlenebilecek ilkelerle var olan yerel iktidar faaliyetini tartışarak gerek düşünsel düzeyde gerekse artık çokça var olan uygulamalarla bir Türkiye pratiği oluşturabilir, belediyecilikte bir paradigma değişikliği gerçekleştirebiliriz.
Toplumcu Demokratik Belediyeciliğin merkezinde kamusal alan olarak kentin kendisi ve onun kapsadığı yaşam alanında yer alan insan ve diğer canlılar yer alıyor…
Kent derken, doğal yapısı ve çevresel koşullarıyla, mahalle, cadde ve sokaklarıyla miras aldığımız bir varlıkken, doğal ve tarihi yapısı, mimari dokusu, konuşulan dilleri, mutfağı, yemek ve içecekleri, ninnisi, şarkı ve türküleriyle, gelenek ve görenekleriyle, mekanın ayrılmaz bir parçası olan sokak hayvanlarıyla yaşayan canlı bir organizma tasavvur ediyoruz.
Kent Yaşayanı ise, komşular, ev kadınlar, emekliler, çocuklar, göçmen ve misafirler, kentin ziyaretçileri, LGBTİ ve ötekileştirilenler, evsizler, ikametsizler, esnaf, sokak hayvanı, günlük nefes alıp veren, ev-iş-geçim sarmalında yaşamını sürdürmeyi ve daha iyi yaşam kalitesini geliştirmeyi amaçlayan, canlı kent organizmasının her bileşeni…
Toplumcu Demokratik Belediyecilik uygulamalarına, yaşadığımız kent ve kent yaşayanlarının, Kent Hakkı talebinin merkeze alınarak, kentsel hizmetleri mahalli ihtiyaç ve önceliklere göre yerine getirirken, hak temelli yaklaşımı benimseyerek, katılım ve birlikte yönetim anlayışıyla, kentsel politikaların yaşama geçirilmesi adımlarını atarak başlayabilir miyiz? Bu soruların hepsine “Evet, ama daha da fazlası” diyerek yola çıkıyoruz. Bu yolun yolumuz olması umuduyla…